Hani bir deyiş vardır ya: “32 tane var, bir tanesi gitse ne olur?”
İşte öyle olmuyor o iş aslında. Nasıl ki 10 parmağın 10’u bir değil, 32 dişin de 32’si bir değil.
Her birinin ayrı bir görevi ve önemi var.
Beklenir genelde geçer geçer diye ümitlerle ağrıdan kıvranarak son raddeye kadar. 1 kutu ağrı kesici, 2 kutu antibiyotik bitirildikten sonra geçmediği görülmeden diş hekimi yoluna düşülmez. İş bu raddeye ulaşmışken de dişin kurtarılabilir pek bir tarafı kalmamış olur doğal olarak ve işte o zaman, “çeksek olmaz mı?” cümlesi kurulur hemen. Sevgili hastalar, diş çekimi basit bir olay değildir ve telafisi olarak söyleyebileceğimiz köprü ya da implant tedavileri de asla doğal dişimizin rahatlığını vermez. Basit tedavilerle kurtulabilmesi varken neden sıkıntılı bir hal alana kadar beklenir? Birçok hastada bunun cevabı, diş hekimi korkusudur. Diğer bir deyişle, koltuk korkusu.
– Neden korkuyorsunuz?
– Canım yanacak diye.
– Neden canınız yansın?
– Küçükken yanmıştı.
Her şey gibi bunda da çocukluğa inince iş biraz daha aydınlanıyor. Ya çocuklukta yaşanan ağrılı bir diş hekimi deneyimi, ya anne babanın yaramazlıktaki basit tehdit olarak kullandığı hekim ve iğne korkutması ya da başkalarından duyulan korkulu diş hekimi anılar karşımıza çıkıyor.
Aman hekim bana uzak olsun, dişim ağrıyana kadar gitmem mantığı yerine rutin kontrollere (6 ayda 1) gidilse aslında bu tür deneyimler yaşanmaz. çürükler dolgu aşamasında kurtarılır, diş taşları dişeti çekilmesine dönüşmeden temizlenir, çocuklardaki çene ve diş ilişki bozukluklar? Erken dönem ortodontik tedaviler ile daha kalıcı tedavi olur ve bu işlemler ağrısız ve kısa süreli işlemler olur. Dişin ağrımasını beklemek enfeksiyonun ve dolayısıyla iltihabın ilerlemesine izin vermek demektir ve iltihap da anestezinin, yani dişin uyuşmasının önündeki en büyük engellerden biri. Dolayısıyla hekim anestezi yapsa bile bu seferki hekim deneyimi ağrılı olabilir. Yani kişilerin korkması gereken kişi, hekimden ziyade kendileridir aslında. Bazen tembellikten, bazen önem vermemekten dolayı ihmal edilen ağız hijyeni ve hastalıkları, sonuçta çok iç açıcı olmayan tablolar çıkarıyor karşımıza.
Siz kendinize değer verir, muayenelere vaktinde gider, ağrılarınızı dayanılmaz haller alana kadar göz ardı etme yöntemine gitmezseniz, o koltukta geçen sürenin ağrısız oluşu hekimin elinde oluyor artık. Anesteziyi uygun yaptığı sürece dişte uyuşukluk başlar ve ne işlem yapılırsa yapılsın hasta bunu hissetmez.
Bir de hastalarca “o dız dız diye çalışan alet” olarak tanımlanan aletin korkusu var. Gönül isterdi ki sessizi üretilebilmiş olsun ama yok maalesef ve sesin yanında mekanik olarak da dişinize yapılan tüm işlemleri hissediyor oluşunuz bedeninize zarar verildiği hissini doğuruyor. Bunu önlemenin tek yolu, hekiminize güvenmek. Güven duyabildiğiniz bir hekim ile bu tedavi sürecine başlamak. Hasta ile hekim arasındaki güven, hem hekim için hem de hasta için paha biçilemez bir şeydir. Bu güven, o koltuğa oturduğunuzda başınıza kötü bir şey gelmeyeceğinin de bilincini oluşturur ve yapılan işlemlerin doğruluğuna inanarak rahatlamanızı sağlar.
O yüzden güven duyduğunuz bir hekim ile bu sürece girin ve randevularınıza uyarak, rutin muayeneleri ihmal etmeyerek, ağız hijyeninizin devamlılığını sağlayın.
Unutmayın ki bir diş bir organdır. Hiçbirinin kaybı ve hasarı basite alınmamalı. Ağız hijyeninizin iyi olması sağlık açısından, dişlerinizin estetiği de psikolojiniz açısından değerli.
Son olarak günde en az 2 kere ve en az 2 dakika dişlerimizi fırçalayalım ve her dişimize ayrı ayrı değer verelim.